Engellilik, Kavramsal Boyut, Toplumsal Yansıma…



Bu yazıda engellilik, engellilik modelleri/bakış açıları ve engelliliğin toplumsal yansımasını ele alarak günümüzde engelli camiası tarafından sıklıkla benimsenen modeli nedenleri ile birlikte ele almaya çalışacağım.



Tarih boyunca “olağan” ın dışındakilere önyargılı bakılmıştır. “Olağan” ın dışındakilerden biri de özürlüler/sakatlar olmuştur. Hem dünyada (Eski Yunanistan, Roma İmparatorluğu, Prusya vb.) hem de Türkiye'de özürlülerin dışlanması ile ilgili ilginç ve bazen de insanlık dışı uygulamalara başvurulmuştur. Neden bu insanlar dışlanıyor? Çevrenin ve toplumun sakatlıklarıyla uyumsuzluğundan dolayı dışlanma oluyor. Bireyin yaşam tarzı haline gelmiş olan biyolojik etkenin bireye tamamen engel olduğu düşüncesi çevrenin ve toplumun uyumsuzluğunu gösteriyor. Sakat bireyin, okul binasına erişememesinin nedeninin “sakatlığı” olduğu düşüncesi buna örnek gösterilebilir. Peki engelli kavramı bu işin neresinde, neden sakatlık ve özürlülük kavramına vurgu yaptım?

Sakatlık ve özürlülük bireyde bulunan biyolojik etkeni, engellilik ise biyolojik etkenin çevresel ve toplumsal yansımasını açıklar. Öncelikle bu tanımlara bir açıklık getirdikten sonra yukarıda da belirttiğim üzere engellilik modellerini ve toplumsal yansımasını örnekleyen “ayrımcılık vakaları” na değineceğim.



5825 sayılı Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun belgelerinden ve yararlandığım diğer kaynaklardan yola çıkarak engelliliği örneklem yolu ile tanımalamak gerekirse;

Engellilik, bireyin biyolojik etmenden ötürü yaşamının kısıtlanmasının aksine biyolojik etmen çeşitliliğinden kaynaklı önyargılar sonucu bireyin, çevresel, toplumsal, mimari vb. nedenlerle engellenme durumudur. Bireyi engelleyen yaşadığı biyolojik etmen değil, yaşam tarzı haline gelmiş biyolojik çeşitlilik sonucu toplumsal anlamda yaratılan engellerdir. Sakatlık ve/veya özürlülük kavramları bireyin biyolojik çeşitliliğini tanımlar, engellilik ise toplumsal ve çevresel anlamda var olan engeller sonucu bireyin “engellenmişlik” durumunu tanımlar ve kanıtlar. Yaptığım tanımdan yola çıkarak aslında kimsenin engelli adayı olmadığını bunun aksine, herkesin engelli olduğunu savunuyorum ve bunu da örneklerle açıklamaya çalışacağım.

Sizden bir evde ampül değiştirmeniz isteniyor ama aynı zamanda kesinlikle sandalye gibi bir materyalden yükseklik yardımı almadan olduğu gibi değiştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Evet yüksek ihtimalle kimse ampülü değiştiremeyecek yükseklik yardımı almadan. Öte yandan perde takmak için de geçerli bu durum ve yükseklik yardımı almanız engellendiği için aslında işinizi yapmanız engelleniyor.

Öte yandan hepimizin bildiği engellilik kavramı olan biyolojik etmen sonucunda ortaya çıkan durumda bireyler gündelik hayatta daha çok engel ile karşılaşıyor.

Örneğin; Fiziksel kısıtlılığı bulunan bireyin asansör ya da rampaya ihtiyacı var. Ama o araçlar o bireyin erişmek istediği binada yok. Sadece, merdiven var. Bu nedenle “engelli” binaya erişemiyor. Ve erişemediği için aslında engelleniyor ama “engelli” oluyor. Belirttiğim üzere, sakatlık ve/veya özürlülük herkeste olmaz o kavramlar biyolojik etmen çeşitliliğinden kaynaklanan durumu açıklayan tıbbi terimlerdir. Engellilik ise, sosyal bir kavramdır. Günümüzde “engellenen” bireylere yönelik özürlü, sakat ve engelli kavramlarıyla birlikte tıbbi terimlerden “bozukluk, yetersizlik, gelişimsel gerilik” gibi kavramlar kullanılırken, sosyal terimlerden “engelli, özel politika gerektiren bireyler, özel gereksinim gerektiren bireyler” gibi terimler kullanılmaktadır. Sosyal bilimlerin kullandığı en sık terim olan engelliliğin yanında kamusal alanda özel politika gerektiren bireyler ya da özel gereksinim gerektiren bireyler terimi de sıkça kullanılmaktadır.

Ancak günümüzün gerektirdiği koşullar nedeniyle Kimsenin farklı olmadığı savıyla “Geleneksel Bireyci / Tıbbi Model” terk edilerek “Sosyal Model”e geçiş yapılmıştır.Ancak bu alanda sadece tıbbi model ya da sosyal model yok. Bunların yanında alternatif modeller de var. Bu modellere başlıklar halinde yer vereceğim. Ancak öncelikle tıbbi modelden sosyal modele geçiş ve biraz da etkilerinden bahsetmek gerekir.

Sakatlığın çok uzun bir süre tıbbi modelin etkisinde kaldığı bilinmektedir. Tıbbi modeldeki sava göre; sakat kişinin içinde yaşadığı koşulların aşılmaz güçlükler olduğu bu durumun tümüyle kişinin kendi bedenindeki kusurdan kaynaklandığına ve tıbbi müdahaleden başka bir yol olmadığına dair bir savunu ve inanç vardı ve bu sava sakatlar dahi inandırılmıştı. Bu görüşün etkisi ile sakatlar tıbbın uzmanlığına teslim edildi. Tıbbi model olarak da adlandırılan ve bir anlamda bireyi kendi durumdan sorumlu tutan bu yaklaşıma 1960'ların politik ikliminde yeşeren sakat hareketi karşı çıkarak sosyal modeli geliştirdi. Tıbbi modelin aksine, sosyal model sorunu sakat bireyin bedeninde değil, toplumsal düzende görür. Çünkü toplumsal düzen bedensel farklar gözetilmeden kurulur. Böylece sakatların önüne engeller koyar. Örneğin görme engelli bireyin önüne kaldırımda bir anda çıkan bir direk, tekerlekli sandalye kullanan bir bireyin önüne çıkan merdiven bu farkların ya da gereksinimlerin gözetilmediğini açıkça gösterebilmektedir. Yukarıda da buna benzer örnekler var. Mevcut toplumun sakatlayıcı olduğu fikrine dayanan bu model, sakat olmayan kişilere göre kurulan düzeni sağlamcı olarak niteler ve bu durumu bir ayrımcılık biçimi olarak tanımlar. Sakatların tedavisini değil, toplumsal değişmi hedefler. Bu nedenle toplumsal düzenin herkesin eşit katılımına imkan verecek şekilde tasarlanması gerekir. Bireyin her alanda ve her anlamda erişilebilir imkanlara sahip olması toplumsal değişimin olabildiğine işaret olacaktır. Herkes gereksinimleri doğrultusunda erişilebilir imkanlara sahip olduğu takdirde toplumsal değişim gerçekleşmiştir. Bu anlamda içinde yaşadığımız apartmanlar, okul binaları, hastaneler, açık alanlar, toplu taşıma araçları ve daha birçok gereksinim erişilebilir olduğu takdirde erişilebilir imkanların sağlandığı ve bu imkanlara sahip olunduğu söylenebilir. Bununla beraber sadece mekansal erişilebilirlik yeterli olmayacaktır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki erişilebilirlik problemlerinin çözülmesi de gerekir. Tabii özellikle erişilebilirliğin sağlanması ve bu imkanlara sahip olunması adına bu talepleri duyurmak amacıyla örgütlenen sakatlar yolları ve geçitleri kapatmak, kendilerini otobüslere zincirlemek gibi ses getirecek eylemler düzenlediler. Örneğin 1997'de Amerika'da bir grup kendilerini tekerlekli sandalyelerinden atarak Beyaz Saray'ın merdivenlerini sürünerek çıktılar.

Ancak sosyal modelde kısa bir süre sonra sakatlığı tümüyle çevresel bir duruma indrgediği ve sakatlığın bedensel boyutlarını dikkate almadığı için eleştirilerle karşılaştı. Çünkü sakatlık ne yalnızca bireysel ne de yalnızca toplumsal bir durumdur. Hem bireysel hem de toplumsal bir durumdur.

Yukarıdaki görselde sakatlığın ve ilgili kavramların tarihsel gelişimi gösterilmektedir. (detaylarına secbir.org/egitime-esit-katilim adresinden ulaşılabilir).

Bundan sonraki aşamada sosyal ve tıbbi modelin beraberinde alternatif modeller ele alınacak olup geleneksel bireyci / tıbbi model ve sosyal modelin karşılaştırmaları bir tablo halinde verilecektir.

Aşağıdaki görselde tıbbi model ve sosyal modeller karşılaştırılmış ve bu modellerin toplumsal bakış üzerindeki etkileri verilmiştir.



Aşağıda başlık olarak verilecek alternatif modeller aslında sosyal modelin temel kabulleri üzerinden çeşitlenmiştir. Bu nedenle sosyal modelin alt dalları olarak da adlandırılabilir. Bunlar;

  • Biyopsikososyal Model,
  • Atıf Modeli,
  • Engelliliğin Kişisel Trajedi Modelleridir.

Son olarak engelliliğin toplumsal yansımasını örnekleyebilecek bazı ayrımcılık ve dışlanma vakalarına yer verilecektir.

  • ABD'de de bir önceki seçimde yapılan çalışmalar sırasında bir başkan adayı serebral palsili bir muhabiri taklit ederek fiziksel durumu ile dalga geçeli bir kaç yıl oldu.
  • Türkiye’ de “yük olacakları” düşüncesiyle toplu taşıma araçlarına alınmayarak mağduriyete sebebiyet veren olayları sıkça yaşıyoruz ve medya aracılığıyla bu mağduriyetler sıkça karşımıza çıkıyor.
  • İşitme engelli olduğu ve duyamadığı için Adana’da minibüste saldırıya uğrayan ve darp edilen gencin olayı yine birkaç yıl önce yaşandı.
  • Yine işitme engelli olduğu ve duymadığı için Antalya’da korna sesini duymadığı gerekçesiyle darp edilip kolu kırılan bir işitme engelli kadını kolaylıkla hatırlayabiliriz maalesef.
  • Otizmli olduğu için öğretmenleri tarafından darp edilenen, dışlanan öğrenci örneklerine sıklıkla rastlıyoruz.
  • Otizm’in bilinmemesi ve korkulması nedeniyle olağan gelişim gösteren öğrencilerin aileleri otizmli çocuklarla çocuklarının aynı okulda okumak istemediklerini belirteli bir kaç ay oldu.
  • Yine otizmli olduğu için komşuları tarafından apartmandan gitmeleri istenen birey ve ailesinin yaşadığı durum bir kaç ay önce yaşanmıştı.
  • İş yerlerinde işi yapamayacaklarına dair yöneticileri tarafından sürekli mobbinge uğrayan engelli çalışanlar ya da uğradıkları mobbing nedeniyle işten ayrılmak zorunda bırakılan işsiz engelli vakasına sıklıkla rastlanmaktadır.
  • Sadece zihinsel engelli olduğu için (genellikle Down Sendromlu birey ve ailelerinde görülen bir durum) mutlu olsun diye yapılan temsili düğün felaketlerine sıklıkla rastlanmaktadır.
  • 5 kişi tarafından cinsel tacize uğrayan zihinsel engelli Sinem’in olayında mahkeme “bağırsaydı taciz sayılırdı. diyeli iki yıl oldu.
  • Yoldan geçen engelliye sadaka vererek sevap kazandığını ve cennete gideceğini düşünen insanları sıklıkla görüyoruz.

Bunlar ve bunlar gibi 365 günde yüzlerce olumsuz örnek ile karşılaşılmaktadır. Bu saydığım olaylar sadece kayıt altına geçenler, kayıt altına geçmeyen binlerce vaka var. Sonuç olarak; 1960’larda başlayan sakat hareketi ve hak mücadelesi sürmekle birlikte, henüz toplumsal değişimin önünde milyonlarca engel olduğu bir gerçek. Ancak bu alanda mücadale edildiği ve önemli engellerin aşıldığı da bir gerçek. En yakın zamanda tam anlamıyla değişimin sağlanması ve herkes için eşit, erişilebilir ve bağımsız bir yaşamın olması bu camiadaki en büyük temenni. Bu temenninin gerçekleşebilmesi için ise, ülkemizde engelli bireylerin tüm halklarının yazılı olarak bulunduğu 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunu’nda bulunan maddelerin teoriden uygulamaya geçişi, bu kanun’ un başta engelli birey ve aileleri olmak üzere, toplumun her kesimine ulaşabilmesi ve toplumun her kesimi tarafından okunması ve anlaşılır olması için derhal gerekli tedbirler alınmalıdır. Her engellinin haklarının bilmesi son derece önemlidir. İlgili kanundaki aksamaların giderilmesi durumunda değişime gidecek yolda engellerin daha az olduğunu hepimiz göreceğiz. Bütün engelli bireylerin ve yakınlarının haklarını bilmeleri ve gerekirse alanda savunuculuk yapmaları son derece önem arz etmektedir.

Yazar: Muhammed Metin - Engelli Hakları Savunucusu

Kaynaklar:

  1. https://secbir.org/egitime-esit-katilim/ > Eğitime Eşit Katılım Projesi > Proje Tanıtım videoları > “Sakatlık Nedir?”
  2. Engellilik Sosyolojisi, 2015, Esra BURCU